“Ülkemizde pandemi ile birlikte olumsuz etkilenen tüm sektörler gibi tarım sektörü de bu zorluk ve olumsuzluklardan etkilendi. Bu süreçte gıdanın değeri üretimin değeri çok daha iyi anlaşılmış ancak üretici ile tüketici arasında fiyat uçurumundan dolayı çiftçilerimiz hak ettiği kazancı sağlayamamıştır.
Çiftçilerimiz zaten tohum, ilaç, gübre, mazot, ekipman giderlerini zor karşılayıp üretimi devam ettirmeye çalışırken tarımsal girdi fiyatlarında başlayan anormal artışlara döviz kurundaki artışlarda eklenince üretimi devam ettiremez noktaya gelmiştir.
Tarımsal üretim asla ihmal edilemeyecek bir sektör olup, milli güvenliğimizin en önemli bileşenlerinden biridir.
 Gübre ve mazottaki yüksek artış nedeni ile ekim yapmayan 
çiftçilerimiz oldu, ekim yapan çiftçilerimiz ise artışların devam etmesi ile ya yetersiz gübre kullandı ya da hiç kullanmadı. Üretimin ve verimin azalması ile birlikte fiyatlar daha da artarak, tüketicilerinde gıdaya ulaşımı zorlaşacaktır.
Hayvancılık yapan üreticilerimiz yem fiyatlarındaki
artış karşısında, süt ve karkas et fiyatlarının yetersiz olması sebebi ile
maliyetleri karşılayamadıkları için sağılan hayvanları bile kesime göndermeye başlayıp en azından kalanları beslemeye çalışmaktadır. Meyvesi olan çiftçilerimiz meyve almak için üretime devam etmek zorunda ancak bazı tarım ilaçlarında % 120-150 e varan artışlar olduğu için ilaç ve gübre almakta zorlanmakta yaptığı masrafı nasıl karşılayabileceğini bilememektedir.
Son günlerde görülen döviz kurundaki düşüşlere rağmen 
tarımsal girdi fiyatlarında  beklenilen bi düşüş yaşanmadı örneğin gübre fiyatlarında kayda değer oranlarda bir indirim olmadığı gibi mazot fiyatlarında artış ise halen devam etmektedir. Hükümetimizin vermiş olduğu tarımsal girdi destekleri dövizdeki artış ile önemini yitirdiğinden çiftçilerimize ek teşvik ve destekler verilmelidir.
Birkaç yıldır iklimde görülen değişikliğin etkisi ile yağışların yetersiz
olması hububat ekilişlerinin daha da geç yapılmasına sebep oldu. 2020 yılına göre buğday tohumluğunda % 75, arpa da ise % 100 e varan artışlar olduğundan sertifikalı tohumluk kullanımında azalma oldu. Bölgemizde küresel kuraklık etkisi az hissedilir gibi görülse de meteorolojik verilere göre önceki yıllara göre yağışlarda azalma görüldüğü sıcaklık değerlerinin beklenilen değerlerde olmadığı bilinmekte ve önümüzdeki yıllarda daha da etkisinin artacağı görülmektedir.
Çiftçilerimizin tarım BAĞ-KUR primleri yüzde 44,87 oranında artarak bin 151 lira 96 kuruştan bin 668 lira 83 kuruşa çıktı. Birçok çiftçimiz primlerini zamanında ödeyemez duruma gelmiştir.
Son yıllarda ülkemizin her yerinde, üretmek için değil rant için
toprak alanların sayısı hızla artmaktadır. Gıda fiyatları tüm dünya da
günden güne yükseliş göstermektedir.
Tüm bu olumsuz şartlara rağmen ilçemiz, tarım potansiyeli yüksek verimli topraklara sahip, alın teri ile çalışıp üretimi sürdürmeye çalışan azimli çiftçilerimizin  bulunduğu ülkemizin en güzel coğrafyasına sahip bir yerdir.
Hepimiz aynı gemideyiz bugün çiftçilerimizin yaşadığı sorunları eğilmez, çığlığını duyup kulak vermez isek daha sonra tsunami gibi büyüyen dalgaların içerisinde boğulmaya başlayacağız.
Öncelikle hep birlikte evine ekmek götürmek, ailesine, çoluk çocuğuna bakmaya çalışan çiftçilerimize hak ettiği değeri gösterip, onlara sahip çıkmak durumundayız.
 Gençlerimiz, ailelerinin çektiği zorlukları görüp yeri geldiğinde 
kazancının giderleri ancak karşıladığını, sürekli seneye kazanacaklarını ümit edip, seneye şartların daha da zorlaştığını gördüğünden, ailesinin oğlum bi iş bul hiç olmazsa sigortan ödenir tavsiyelerinden köylerdeki gençlerimiz umutla başka işlere yönelmeye, iş bulanlarda hemen köyden ayrılmaya başladılar.
 Tarımda başarının altında yatan ana unsur verimliliktir.
Verimliliğin ana ihtiyacı bilinçli çiftçilik ve eğitimdir. Eğitim için gereken unsur gençlerdir. Köylerimizden gençlerimizin şehirlere göçünü önlemek için, köylerdeki gençlerimize para kazandırmak için çalışmalıyız.  Gençlerin bulunmadığı bi işletmede aile, benden sonra bu işi yapan kalmayacak deyip eldeki bağı bahçeyi olduğu kadar yapmaya çalışıp yeni yatırımlar yapmamaktadırlar onun için gençlerimizi tarımda tutmak durumundayız. Gençlere teşvik edici destekler sağlanmalıdır.
Kadın çiftçilerimizde üretimin her aşamasındalar, üretimin devam etmesinde onların rolü çok büyük ancak çoğunun sosyal güvencesi yok zamanı geldiğinde emekliliği olmuyor. Kadın çiftçilerimize gerekirse pozitif ayrımcılık yaparak ek teşvik vererek desteklemek gerekir.
Çiftçiler olarak birlikte hareket edip, gücümüzü arttırmalıyız.
Ürettiğimiz ürün fiyatları arz eksikliği nedeniyle yükseldiği zaman,
hemen fiyatların aşağı çekilmesi için, gümrük vergileri düşürülerek,
üreticiyi ithalat ile terbiye etme kolaycılığı gündeme geliyor ve gerektiğinde uygulamaya geçiliyor ve bir anlamda ithal edilen ülkenin çiftçileri desteklenmiş oluyor, dışa bağımlı hale geliniyor. İthal edilen ülkenin çiftçileri girdi maliyetlerinde, verilen desteklerde, ödedikleri KDV'lerde bizim çiftçimizden avantajlı durumdalar. Üretmediğimiz sürece, ithalat ile yapılan düzenlemeler geçici sadece günü kurtarmaktır, daha önce yapılan uygulamalar, ithalatın çözüm olmadığı göstermiş, hatta üretimi de istikrarsız hale getirmiştir.
Üretimi hedefleyen, emekten yana, özellikle küçük ve
orta ölçekli çiftçilerimizi destekleyen planlı, sürdürülebilir, kendi insanımızın ihtiyaçlarına, ülkemizin iklim, toprak yapısına uygun üretim uygulamalarına geçilmeli ve uygulanmalıdır.
Devletin, halkın güvenliği denildiğinde genellikle askeri güvenlik
konuları gelmektedir. pandemi döneminde bi kez daha anladık ki halkın güvenliği sadece askeri tehditlerden değil, gıda kaynaklı tehditlerden ötürü de tehlike altındadır. İnsanlar evine çocuğuna gıda temin edemediğinde haklı olarak çözüm yolları aramaya başlıyorlar ve gerektiğinde kuralları çiğnemeye, normalde yapmayacakları davranışlara yönelebiliyorlar. Bu da milli güvenliğimiz açısından da tarımın, üretimin, gıdanın ne kadar
önemli bir konu, milli bir mesele olduğunu göstermektedir. Eskilerin
dediği gibi ambarın anahtarı kimin elinde ise güç de onun elinde olur.
Bir de yerli üretim çok önemli, insanlar tedirginlik, güvensizlik durumlarında gıda ürünleri gibi bazı ürünlerde talep artışı görülüyor, bu durumda dışarıdan alınan ürünlerin değeri arttırılıyor veya kendi iç piyasasına ürün temini tamamlayıncaya kadar gönderilmiyor veya ithal edenler bunu fırsat bilerek çok daha yüksek fiyatlara insanlarımıza veriyor. Özellikle sabit geliri olan insanımız, gerektiğinde tatile gitmem, gerektiğinde elbise almadan idare ederim diyor ama gıda maddelerinde bu böyle değil,
bugün aldığı ürünü önümüzdeki zamanlarda ne kadara alacağını bilmek istiyor.
 Hayvancılık yapan çiftçimizin tavsiye süt fiyatları sene başında 
TL olarak açıklanıyor, protein oranı, yağ oranı şu şekilde olacak bu
şartları da yerine getirmek gerekli ve yıl boyunca aynı fiyattan oluyor ama yem fiyatları sürekli değişiyor, yükseliyor açıklama olarak da kur da ki yükseliş gösteriliyor iyi de sütü biz kur üzerinden satmıyoruz, kur da düşüş olduğunda, ya fiyatlar düşmüyor ya da yükseldiği oranda düşmüyor. Bu durum çiftçimizin bütün tarımsal girdi, makine ekipman temininde de geçerlidir.
 Tohum, gübre, mazot, ilaç gibi tarımsal girdiler çiftçilerimize
uygun, fiyat istikrarlı şekilde sağlanmalıdır.
 Gerekli denetimler yapılarak üreticinin sırtından haksız kazanç 
sağlayanlar önlenmelidir.
Tarımsal üretimde planlama yapılmalı ve ürünümüzün pazardaki
yaklaşık değerini bilebilmeliyiz.
 Tüm halkımıza, çiftçilerimize doğal afetlerden uzak, bol verimli
emeğinin, alın terinin karşılığını aldığı bir üretim sezonu dilerim”dedi.
 
Haber Merkezi